Şikari Metinleri

Sedat Ulugana

Şikâri metinleri, Orta Anadolu Kürtlerinin tarihine dair en eski el yazması unvanına sahip bir kaynaktır. Metinler, Selçukluların Orta Anatolya’ya gelmesiyle başlayıp Osmanlı devletinin Orta Anatolya’yı almasıyla bitiyor. Bu 400 yıllık süreç içinde Kürtlerin önemli bir aktör olduğu görülüyor.

Kürtlüğü tartışılan, Dulkadir, Eşref, Germiyan gibi beyliklerin tarihine açıklık getiriyor. Sivas (Eretna) devletinin ise Kürt olduğunun haberini veriyor. Bunun dışında Kürtlerin Selçuklu, Karamanoğlu ve Moğollarla yapmış oldukları savaşları ve Konya, Ankara gibi şehirleri elde etmeleri hakkında da ayrıntılı bilgiler veriyor. Metinlerin tek nüshası vardır. Bugüne kadar üzerinde bilimsel bir çalışma yapılmamıştır. Metinlerin, cumhuriyetin ilk yıllarında Konya valisi olan, tarihçi Murat Bardakçı’nın dedesi Cemal Bardakçı tarafından Konya’ya getirildiği biliniyor. Cemal Bardakçı’nın, Konya’ya gelmeden önce Bitlis’te olduğu biliniyor. Şikâri, metinlerde Amidli (Diyarbakır) olduğunu söylüyor. Eserin Kürt illerinden birinden Konya’ya getirildiği muhtemeldir. Bazı kaynaklar nüshanın kayıp olduğunu söylese de nüsha, Konya Yusuf Ağa Camii Kütüphanesi’nde mevcuttur.

Bazı tezkireler asıl adının Ahmet bazıları da Haydar olduğunu söylüyor. Bu iki bilginin sonucu olarak asıl adının Ahmet haydar olduğu da ihtimaller arasındadır. Tezkirelerin verdiği bilgilere göre dedesinin ismi Acem Kasım Paşa; babasının ismi ise Amidli Mirliva Hasan’dır?

Kamus’ül–alam hal tercümesine göre Şikâri bir tarikata bağlanmış, derviş olup diyar diyar gezmiştir. Ama hayatı hakkında kesin bilgi yoktur. Ahmet ya da Haydar Şikari…1506 ya da 1584’te ölmüş, Osmanlı yüksek bir görevlinin oğlu ve torunu ve Yusuf ile Züleyha öyküsünün eksik kalmış mesnevi tarzındaki yazarı; 1567 tarihli resmi kayıtlarda adı geçen Malkara kadısı ya da Birinci Ahmet döneminin önemsiz kadısı ve şairi Şikarî Çelebi

Bütün bu tespitlerin aksine yine de metinlerin yazarı Şikarî’nin hayatı için kesin bir şey söylenemiyor. Aslında Şikari diye bir zatın gerçekten var olup olmadığı da kuşkuludur. Metinlerin yazılış tarihi, Cem Sultan’ın Konya’ya kaçıp, Karamanoğulları’na sığındığı döneme denk gelir. Dönemin Konya sarayının gözde şairi Şerif–i Amîdî’dir (Diyarbakırlı Şerif). Cem Sultan ile dost olan Şerîf, dolaysıyla Osmanlı sansürüne takılır. Örneğin şiirleri tezkirelerde bulunmaz. Bana göre Şerîf-i Amîdî sırf sansürden kurtulmak için, Şîkarî mahlasını kullanmaya başlar ki, Konya’da mevcut mecmuaların çoğunda perakende bir şekilde Şîkarî mahlasıyla yazılmış gazeller mevcuttur. Yani Şîkarî metinlerinin asıl yazarının Şerîf-i Amîdî olması da muhtemeldir.

Şikari metinleri üzerine yerli ve yabancı birçok tarihçinin tespitleri mevcut olduğu halde, yeteri kadar açıklayıcı bilgi edinilmemiştir. Örneğin Paul Witek, metinleri değersiz bulur. Claude Cahen ise, Şikari metinlerinin objektifliğinden kuşkulanır.

Metinlerin dili eski Anadolu Türkçesi olup, satırlar arasında Farsça sözcükler çokça kullanılmıştır. İki ağıt ise sadece Farsçadır. Bu hususlar, Şikâri’nin çok dilli bir edip olduğunu gösteriyor. Metinlerin bazı varakları rutubet kapmıştır. Bu metinlerin söz başları ve durakları kırmızı renklidir. Metinlerin çoğunda Kürtlerden bahsediliyor. Bu elyazmasının 1940lı yıllarda Konya Müzesi müdürü Mesud Koman tarafından bir tıpkıbasımı yapılmış fakat Kürtlere dair bölümler çarpıtılarak ya da atlanarak çoğunlukla verilmemiştir. Elyazmasının Kürtlerle ilgili bütün bölümleri tarafımdan günümüz Türkçesine çevrildi. Selçuklu ve Karamanoğulları’na dair Türk resmi tarih öğretisini deyim yerindeyse yerle bir eden bu eserle birlikte Kürtlerin Anatolya tarihindeki rolü ve yeri iyice belirginleşiyor. Söz konusu çalışma geçen aylarda Do Yayınevi yayınları arasında çıktı.

Şikari Metinleri, devletin resmi tarihinin aksine, Anadolu’daki Kürt ordularının varlığına işaret eder. Anadolu’yu defalarca işgal eden Haçlı Ordularıyla sadece Türkler mi savaştı?

Hayır!

Antalya önlerinde Haçlıları yenen Selçuklu ordusunda on bini aşkın Kürt savaşçı vardı. Aynı savaşçılar, Ankara, Niğde ve daha nice Anadolu diyarını fetheden Selçuklu ve Karamanoğlu Beyliği ordularının içinde de yer aldılar.

Konya’yı yine aynı savaşçılar zapt edip iki yıl ellerinde tuttular. Yetmedi, kuruluşunun başlangıcında Osmanlıları mağlup ettiler. Bu savaşlarda, İbni Kürt (Kürdoğlu), isimsiz bir Kürt komutan olarak karşımıza çıkar. Kimdir İbni Kürt?

Metinlerden anlaşıldığı kadarıyla Sivas’ın Kürt beylerindendir. Eğer, önümüzdeki zaman diliminde 12. yüzyıl Anadolu’suna dair kapsamlı ve tarafsız araştırmalar yapılırsa, Kürt ordularının Anadolu’daki yeri belirginleşeceği gibi, isimsiz Kürt komutan İbni Kürd’ün de gerçek ismini öğreniriz.

Metinlerden bir pasaj:

Konya’da o zamanlar sözü dinlenen iki fesat şahıs vardı… Ahi Nahis ile Ahi Murat. Halk birine Cebbar Kethüda diğerine de Pazarcıbaşı derdi. Bir gün halkı etraflarına toplayıp; ‘eğer Karamanoğlu Alâeddin şehrimizde kalırsa halimiz kötü olur. Ondan kurtulmalıyız.’ diye. Bunun üzerine şehir ahalisi, Eretnaoğlu Mehmet’e gidip: ‘Karaman oğlu kötü huyludur. Lakin biz seni sevdik. Sen bu şehri şah Alâeddin’den iste… Bize bey ol, biz seni çok sevdik.’ dediler. Bunun üzerine Mehmet Bey, Konya’yı Şah Alâeddin’den istedi. Alâeddin de, ‘bütün şehirlerim senindir. Ama bilirsin ki kardeşim Davut Konya beyidir. Onu buradan başka bir yere göndermem biraz zordur. Onun için şehri ikinize veriyorum. İkiniz de Konya beyisiniz bundan sonra.’ der. Bu iki Ahi fesat bunun üzerine, Şah Alâeddin’in kardeşinin ağzından bir mektup yazıp Alâeddin’e gönderdiler: ‘Gözüm nuru şah, hemen askerlerini alıp bir saat bile durmadan Larende’ye gelesin.’ Bunun üzerine Alâeddin askerlerini toplayıp Larende’ye gittiler. Bunu fırsat bilen Ahiler Kürd askerlerine haber vererek: ‘tez gelin, Alâeddin askerini alıp gitti.’ diye. Hemen yola çıkan 16 bin Kürd askeri Konya’ya geldi. Rivayete göre o gün Davut Bey ile Mehmet Bey, 17 bey ile sohbet etmekteydi. Birden sesler geldi. Ne oldu diye dışarı çıkıp baktıklarında, şehir ahalisi kapıyı Kürd askerine açtı. Kürdler, Keykubat sarayını sardılar. Önüne çıkan her askeri kılıçtan geçirdiler. Mehmet Bey ile Davut Bey can derdine düştü. Davut Bey bir ata binip Larende’ye, Mehmet Bey de bir su kanalına atlayarak şehrin dışına çıkıp bir ata binerek Sivas’a doğru yola çıktı. Kürd kavmi kılıçlarını çekip Halil soyundan 24 şehzadeyi katlettiler. Konya’yı zapt ettiler. Rivayete göre Mehmet Bey bir abdal kılığına girip Sivas’a geldi. Bir hana yerleşti.

Bu yazı, Bîrnebûn dergisinin 59’uncu sayısında yayımlanmıştır. 2014, 66-68.