Fikret Yıldız
Dr. Mikaîlî
Uzun kış gecelerinde insan bolca kitap okuma ve ü-zerinde düşünme şansını yakalıyor. Bir fuarda Nûbihar yayınlarının standından satın aldığım bazı kitaplardan edindiğim bilgileri yine çeşitli yabancı kaynaklar ve internet-ten edindiğim bilgilerle karşılaştırma şansına sahip oldum.
Özellikle Muhammed Emin Zeki Beg‘in “Kürtler-Kürdistan Tarihi”, Şerefxan‘ın “Şerefnamesi”, Veysel Akdeniz‘in „Akkoyunlu-Kürt İlişkileri“ ve şimdi BDP Milletvekili olan Altan Tan‘ın “Turabidin‘den Berriye‘ye” kitaplarında halen Orta Anadolu‘da isimleri yaşayan pek çok aşiretin 500-600 yıl evvelki eski izlerine rastladım. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bazı izler aradım ve küçük de olsa buldum. Bu kitaplarda verilen bilgilerin o çağın koşullarına göre değerlendirilmesi ve de kritik bir bakış açısıyla okunması gerektiğini özellikle belirtmem lazım.
Mesela Şerefname o dönem Bitlis hükümdarı olan Şerefxan tarafından yazılmış. Hükümranlığını tanıdığı ve çekindiği İran Şahı ve Osmanlı Sultanlarıyla arasını bozmama politikasının kitaba yansımalarını görüyoruz. O tarihte yazılmış nerdeyse her eser çoğu zaman bir hükümdara sunulmak üzere yazılmış ve de mutlaka methiyelerle, övgülerle dolu. Bu nedenle de yansız olmalarını bekleyemiyoruz.
Hemen hemen her Kürt aşiret ve kavminin de kurucusunu o zamanlar aktüel olan, bugünkü tabiriyle makbul ve moda olan şekilde mutlaka ya Hz. Muhammed (S.A.V.) soyuna ya da hükümdar kavimlerine bağlıyor.
Oysaki bildiğimiz bir şey var. Yabancı kavimler İsa’dan önce de sonra da Kürtlerin olduğu bölgelere gelmişler, hükmetmişler ama çoğu ya kaybolup gitmiş ya da Kürtlerle karışmış ki bu bütün kavimler için böyledir. Pek çok Kürt kavmi de kendi topraklarını bırakıp uzak diyarlara gidince hakim kültür ve kavme karışmış ve aslını kaybetmiştir. Hindistan’daki Brahoyiler, Batı Anadolu’daki Germiyanoğulları, Tahran civarındaki Pazukiler, Lübnan’daki Dürziler, Kuzey Afrika‘daki Divin ve Livin Aşiretleri bunun en iyi örnekleridir.
Suriye’nin Halep, Şam, Hama ve Humus gibi şehirlerinin yerli halkının çoğunluğunun Sultan Selahaddin-i Yusuf bin Eyyub döneminde buralara yerleşip Araplaşmış Kürtler olduğu yaygın bilinen bir şeydir. Erbil’deki (Hewlêr) Mısır Konsolosunun, “Mısır’da Kürt asıllı Araplaşmış 5 milyon kişi var” demesini de çok manidar buluyorum. Bunu, Mısır ve Kürdistan hükümeti arasındaki bazı ekonomik menfaatler için söylemiş olsa bile. Yine büyük Kürt tarihçisi M. Emin Zeki Beg‘in kitabını okuyup değerlendirirken de, onun Osmanlı’da subay eğitimi gördüğünü, imparatorluğun yıkılışından sonra Irak’ta kurulan hükümette bakanlık yaptığını, Güney Kürdistan’ın Süleymaniye şehrinde yaşamış olduğunu göz önüne almamız gerekir. O da bu çok değerli bilgilerle dolu olan kitabını bu konum ve koşullarda yazmış. Pek çok dil bilmesine dayanarak Osmanlı, Türk, Fars, Arap ve Avrupalı yazar ve gezginlerin kaynaklarından yararlanmış. Bazan kaynaklarının yanılgı ve yanlışlarının onun kitabına dahi yansıdığını gözlemliyoruz. Ama onun bu kitabı 1937‘de kaleme aldığını unutmamamız gerekiyor. Onun kitabından da özellikle bizim bölgeyi ilgilendiren kısımlarını alacağız.
Kürtlerle, Türkmen ve Türki-Moğol kavimlerin bildiğimiz ilk karşılaşması M.S. 1029 yılında Moğollardan kaçan bir grup Oğuz Boyunun Rey şehrine gelmesiyle başlıyor. Daha sonra 11. yüzyılda Selçuklu Sultanı Sancar (Sencer) Hemedan‘ın başkent olduğu bir bölgeye Kürdistan Hükümeti adını veriyor. Bu Kürdistan adının geçtiği ilk tarihtir. Daha sonra Horasan, Türkmenistan ve Afganistan bölgelerinden arka arkaya Turani-Türki kavimlerin fetih ve talan göçleri başlıyor ve yaklaşık bin yıl süren zaman diliminde bölge, özellikle de Kürtlerin yaşadığı topraklarda büyük bir alt üst oluş yaşanıyor. Pek çok kavim ve aşiret defalarca yer değiştiriyor. Mesela İran’ın batısından Brahoyi (Biraxoyi) Kürtleri bugünkü Belucistan‘ın Sistan bölgesine göç ediyor ve orada Hintli ve Belucilerle karışarak hükümetler kuruyorlar.
14. yüzyılda Moğol İlhanlılar Devletinin yıkılması ile birbirine can düşmanı iki Türkmen aşireti, Akkoyunlular ve Karakoyunlular Kürt yurduna geliyorlar ve Kürt Hükümdarlarla aralarında 1469 yılında Uzun Hasan’ın ölümüne kadar sürecek 100 yıllık bir süreçte savaşlar ve mücadeleler başlıyor (Bunlara Baraniler de deniyor. Kürtçe beran koç, baran ise yağmur anlamına gelir, Rusçada da koyuna Baran deniyor). O dönemde Kürdistan’daki belli başlı Hükümetler şunlardır:
1- Çemişgezek Kürt Hükümeti
2- Hasankeyf Melikliği
3- Botan Emirliği
4- Mirdesi Hükümeti
5- Zirkan Hükümeti
6- Hakkari Hükümeti
7- Behdinan Mirliği
8- Erdelan Mirliği
9- Bitlis Beyliği
Bu beyliklere ilaveten savaşçı bazı büyük aşiretler de o çağda önemli bir rol oynamıştır. Bunlardan Rewadiler, Rojkiler, Mahmudkiler, Reşîyanlar, Omerkiler, Etmankiler, Hezbaniler, Çakirlular’ı belirtebiliriz. Ve de daha pek çok irili ufaklı Kürt Beyliği mevcuttur. O çağlarda Kürdistan nüfusu büyük bir Türkmen nüfusla karışıyor ve bu dönem 100 yıl sürüyor. Uzun Hasan’ın başkentini Diyarbakırdan alıp Horasan‘a götürmesiyle ve Tebriz‘i kendisine başkent yapmasıyla bu çağ sona eriyor (Kaynak: M. Halil İnanç, İslam Ansiklopedisi Akkoyunlular Maddesi, sayfa 260). Çünkü o aynı zamanda kendine bağlı tüm Türkmen ve bazı Kürt aşiretleri de (Çakırlu) destek olsunlar diye yanına alıp götürüyor. Yine Karakoyunluların Akkoyunlulara yenilgisi ile onlara bağlı Türkmenler de Horasan’a göç eder. Bu da Kürdistan’da nüfusun tekrar Kürtler lehine değişmesine ve Kürdistan’ın, özellikle de kırsal kesimlerde tekrar Kürtleşmesine yol açıyor, şehir merkezlerinde daha çok esnaf ve tüccar Hıristiyanların yerleştiği yerler oluyor. Mesela Diyarbakır şehir merkezinde 19. yüzyıl başlarında Hıristiyanlar çoğunluğu oluşturuyor.
15.yy. ortalarına kadar Hasankeyf ve çevresinde hala Kürt İslam Sultanı Eyyubilerden Selahaddin bin Yusuf’un soyundan gelenler hüküm sürmektedirler. Yazar Veysel Akdeniz, kitabında pek çok Arap tarihçisine dayanarak verdiği değerli bilgilerde bu dönemi anlatırken günümüzde İç Anadolu’da da yerleşik olan bazı aşiretlerin adını zikrediyor. Bu topluluklar tarihte arkalarından pek çok iz de bırakıyorlar; yer, kişi isimleri gibi. Akkoyunlular Sünni İslam’ı benimsemişken, Karakoyunlular Şii İslam’ı temsil ediyorlar ve kendi aralarında çok kanlı bir çekişme var. Bu kavga Akkoyunluların Karakoyunluları gerçek manada yok etmeleri ile son buluyor. Sayfa 58‘de Uzun Hasan ile Cihangir Mirza arasındaki iktidar mücadelesinde Kürtler iki taraftan birini seçmek zorunda bırakılırlar. Uzun Hasan 1455‘te Cihangir Mirza’ya tabi olan Akkeçili ve Karakeçili Kürtlerle, Günlü Cemaatini onlarla göç ettirdi (Kaynak: Ebu Bekr-i Tihrani, Kitab-i Diyarbekiriye, Sayfa 136).
Burada dikkatinizi özellikle şuna çekmek istiyorum: Hani Karakeçilileri sırf onlara bu isim verildi diye Türkmen olduğunu iddia edenler var ya, onlara göre Karakeçililer Osmanlı Sultanı I. Selim zamanında Batı ve Orta Anadolu’dan getirilip Karacadağ yöresine yerleştirilmiş ve burada Kürtleşmişler. Oysa görüyoruz ki Sultan I. Selim’den evvelki kaynaklarda 1455 yılında Uzun Hasan ile kardeşi Cihangir Mirza arasındaki iktidar mücadelesinde Cihangir Mirza ile ittifak halindeki Akkeçili ve Karakeçili Kürtlerden bahsediliyor. Yine M. E. Zeki Beg kitabının 363. sayfasında Turabidin ile Diyarbakır Karakeçi yöresinden gelip yerleşen pek çok Kürt boyundan bahsediyor. Yani orada daha o zamanlar Karakeçi diye bir bölge mevcut. İddiaya göre I. Selim’in (Yavuz Sultan Selim) bu bölgedeki Zirkî ve Tirikan (Têriki) Kürtlerini Batı Anadolu’ya, oradan da Türkmenleri Karacadağ yöresine yerleştirdiğini yazıyor ve de bunların Kürtlerle karışarak Kürtleştiğini iddia ediyor.
Burada çelişen birkaç husus var. Aradan geçen tam 500 yıla rağmen, İç Anadolu’daki Zirkiler (sadece 1-2 köy) hala Türkleşmemişlerdir. İç Anadolu’da Têrikiler 5-6 köydeler ve hatta Eskişehir-Sivrisihisar’da tamamen Türk köylerine dağıtıldıkları halde Türkleşmemişler. Nasıl oluyor da 1770 aileden oluştuğu belirtilen Karakeçililer Kürtleşmiş Türkmenler oluyor?
I. Selim’in padişahlık döneminin 1512-1520‘li yıllar olduğunu biliyoruz. İç Anadolu’ya göçle gelen Têriki ve Zirkîler ise 1790‘lı yıllarda diğer Kürtlerle beraber buraya göç ediyorlar. Yani bu anlatılan karşılıklı göç ettirme, tarihi belgelere ve gerçeğe uymuyor. Yeri gelmişken tarihte bilinen Selim isimli üç Osmanlı Sultanının taht tarihlerini burada belirtmeyi yararlı görüyorum. Çünkü İç Anadolu Kürtleri’nin geliş tarihlerinden bahsedilirken çoğu zaman isim benzerliği sebebiyle tarihlerde de yanılmalar oluyor veya olmuş.
I. Selim: (yavuz Sultan Selim) 1512-1520,
II. Selim: (Sarı Selim) 1566-1574, Kanuni ile Hürrem Sultan’ın oğlu,
III.Selim:1789-1807.
Bugün İç Anadolu’daki Kürtlerin bölgeye iskanı bu padişah döneminde başlıyor ve Sultan II. Mahmud ile Abdulmecid döneminde tamamlanıyor. Bizim tahminimiz tarihçi Ebu Bekri Tihrani‘nin ‘Kitabı Diyarbekiriyye’sindeki gibidir.
Buradaki Kürt boyları Karakeçi yöresinin adıyla anılmaktadırlar. Batıdaki Karakeçililer arasında yapılacak ciddi etimolojik ve de antropolojik bir araştırma bunların da en azından bir kısmının, belki de bu yörenin adıyla anılan geçmişleri Kürt ama bugün Türkleşmiş veya karışık topluluklar olduğu görülebilecektir. Mesela, Ankara Bala’da Kürt köylerinin komşusu olan Karakeçili Kasabası mevcuttur. 230 yıldır Kürtlerle yan yanadırlar. Ne oradaki azınlık olan Kürtler Türkleşmiştir (Tüm asimilasyon uygulamalarına rağmen) ne de Karakeçilililer Kürtleşmişlerdir.
Mirdesîler (Têrikiler) (1397-1467) 1030 yıllarından bu yana bölgede bilinen hükümdarlıkları vardır. Şerefnameyi Türkçeye Mirdêsi Mirleri çevirttirmişlerdir. Mirleri Buldukani’lerdir (Boldikan). Şerefname’ye göre bu ailenin nesebi Abbasilere dayanır, emirliği kuran ise Hakkari’den Egil (Gêl) Kalesine gelen ve kendisine Pir Mansur denilen bir Şeyhtir. Ondan sonra oğlu Pir Musa, ondan sonra da oğlu Bedir yerine geçti. Bu emirliğin kuruluşunda Mirdasi aşireti, kurucu emiri desteklediği için bu emirlik Mirdasi Emirliği adını almış. Selçuklular Egil’i işgal edince Pir Bedir Meyyafarkin’e (Silvan) iltica etmek zorunda kalıyor. Sultan Alpaslan buraya saldırdığında savaş meydanında öldürülüyor. Bir süre sonra Pir Bedir‘in oğlu Boldik (Bulduk) Palo Çermik kollarının da ayrıldığı Egil Ailesinin temelini yeniden atar ve Şah İsmail döneminde Osmanlılara katılıncaya kadar emirlik veraset yoluyla devam eder.
Şerefnamenin 382. sayfasında Egil-Buldukani (Mirdêsi) Emiri Kasım’ın Akkoyunlu komutan ve çocuklarına öğretmenlik yapmış olduğunu, bu nedenle Lala Kasım diye anılıp, tanındığını yazar. 20 yy.’ın Kürt büyüklerinden Osman Sabrî de Mirdêsî’lerin ileri gelen ailelerindendir.
Veysel Akdeniz sayfa 59’da şunlardan bahseder: Diyarbakır’ın kuzeyindeki Tercil, Atag=Entax (Lice), Nusad, Ayndar ve Ziraki (Zirkî) Kürtleri ise 1456 yılına kadar Akkoyunlulara karşı koyarlar. Uzun Hasan onların direnme gücünü kıramayınca Tercil (Mirdêsi) Emiri Ömer Bin Buldukani‘nın kızıyla evlenir. Ondan Zeynel diye bir oğlu olur ve bu oğlu Otlukbeli savaşında Osmanlılarla yapılan savaşta ölür ve Hasankeyf’teki Zeynel Bey kümbetinde gömülüdür. Têrikîlere bölgemizde Mirdêsiler de deniyor. Eski nesil bizde hala Têrikilerin yerleşik olduğu bölgelere “Aliya Mirdêsîya” derler. Mirdêsilerin 1455‘lere kadar Kürdistan’da hükmü geçen güçlü bir hükümdarlık olduğunu görüyoruz.
M. E. Zeki Beg kitabında Mark Sykes‘tan yaptığı alıntıda İç Anadolu’daki Kürtlerden bahsederken Tirikanlardan bahseder. Bundan Têrikileri kastettiği bellidir. Mark Sykes muhtemelen Türkçe bilen tercümanları aracılığıyla Ankara vilayetinden Türklerin deyişiyle bu aşiretten bahsetmektedir. Oysa bölge Kürtleri Tirîkan demez, Mirdêsi ve Têrikî der. Önemli olan başkalarının bize ne dediği değil, bizim kendimize ne dediğimiz ve ne ad verdiğimizdir.
M. E. Z. Beg kitabının 357. sayfasında Diyarbekir’in kuzeyinde yerleşik, güzel şal örmekle meşhur, 650 aileden oluşan ve aralarında kendilerini tamamen Kürt sayan bazı Ermenilerinde yaşadığı Tırikan topluluğundan bahsederken, bunların kendilerine Ermeni denilmesini asla kabul etmediklerini ve Kürt olduklarını söylediklerini yazar. Sayfa 361-362‘de Resulayndaki (Serekaniyê ya da Ceylanpınar) Têrikilerin (yine Tirkan tanımını kullanmış) Nasirilerin, Bizki-Bezki, Mirdêsi ve Canbeglerin de Milli Aşiret Konfederasyonun bir kolu olduğu belirtilmiştir.
Zirkî, Zeraki, Zirkan
Veysel Akdeniz’in kitabının 30 ve 31. sayfalarında Akkoyunluların Kürdistan siyasetlerinden rahatsız olan Tercil, Silvan, Cizre Emirleri, Süleymani (Siliwi) ve Zirki (Zeraki) Kürt aşiretlerinin Karakoyunlu Kara Yusuf ile ittifak yaptıklarından bahseder. Zirkilerin Siirt’in kuzeyinde ve kuzeydoğusunda, Süleymanilerin de 14. yüzyılda Erzurum ve Hasankeyf’i kışlak, Silvan ve Kulp yöresini yazın yaylak olarak kullandıklarını ve her iki aşiretinde o dönemde bulundukları alanda siyasal ve ekonomik ağırlıkları olan aşiretler olduklarını ve Kürdistanı talan eden yabancı güçlerle işbirliğine girerek genel menfaatlerini kolaylıkla savunduklarını belirtir.
135. sayfada Akkoyunlulara Kara Yülük Osman (1396‘da Başkentleri Ergani’de kardeşini tahttan indirerek Akkoyunluların başına geçer.) zamanından beri boyun eğen Zirkî Kürtlerinin kendi bölgeleri olan Atak(Lice), Tercil (Günümüzde Hazro’ya 5 km ötede harap bir haldedir), Ayndar (Hazro’ya bağlı Kavaklıboğazı Köyü) ve Nusad (ya da Boşad, günümüzdeki adıyla Silvan’a bağlı 13 km mesafedeki Boyunlu köyü) da egemenlikleri Sultan Yakup döneminde de devam eder, der.
M. E. Zeki Beg kitabının 354. sayfasında Musul Eyaletindeki aşiretlerden bahsederken Şêrbegi‘lerin Zirkan‘ın bir kolu olma ihtimalinden söz eder ve 200 aile olduğunu yazar. Şerefname‘nın 280. sayfasında aslen Suriye‘den Mardin‘e geldiği söylenen Şeyh Hasan Zeraki‘nin adından dolayı aşirete bu ismin verildiği iddia ediliyor. Şeyh hep mavi elbise giydiğinden dolayı ona Ezraki (Arapça mavi) denmiş ve zamanla bu Zirkî, Zirkanî olmuş. Şeyh Mardin‘de hükümdara dünür oluyor, hükümdar ölünce de yerine hükümdar oluyor. Onun soyundan olan Habil bin Şeyh, Derzêr‘de, Habil‘in torunu Diyarbakır ve Meyyafarkin arasındaki Kurdikan Kalesinde, Emir Zirkî Atak (Lice) Kalesinde, dördüncü Zirkani de Tercil Kalesinde uzun süre hükümdarlık sürdürmüşlerdir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Van Eyaleti’nden bahsederken 13 sancaktan birinin de Zırki’ler olduğunu belirtiyor. Günümüzde de Hınıs ve çevre-sinde çoğunluktadırlar. İç Anadolu’da Polatlı’ya bağlı Eski Karsaklı (Zirkan) ve kısmen Hacımusul (Avda) köylerinde yerleşiktirler. Tarihçi M. E. Zeki Beg, Mark Sykes’tan yaptığı alıntıda 500 hane Zirkili‘nin Ankara’nın kuzeyinde görüldüğünü belirtmektedir. 230 yıl önceki 500 hanenin günümüzde en az 5 köy kuracak kadar bir nüfusu olması gerekirdi. Sanırım beraber geldikleri ve günümüzde komşu ve akraba oldukları Rutan, Mikaili ve Baziki’leri de Zirkî saymışlar. Belki de onları beraber getiren bey Zirkî‘liydi bu nedenle kendisine tabi olan herkesi de kendi kavminden göstererek ne kadar güçlü ve kalabalık olduğunu belirtmeye çalışmıştır, kim bilir?
Diyarbakır’ın Hazro ilçesine bağlı 13 km. uzaklıkta Mihreni (Mêrenî) Köyü, Türkçeleştirilmiş adıyla Ülgen Köyünde Şeyh Hasan Zeraki Türbesi mevcuttur. Yakınlarında aynı adı taşıyan bir de kale mevcuttur. Bu köy halen devlet tarafından boşaltılmış ve harabe halindedir. Tarihte bu sıkça olmuş; çeşitli kavimler ayrı milletlerden de olsalar, hükmü altına girdikleri hükümdarların adıyla anılmışlar. Osmanlılar gibi.
Sewêdiler
V. A. kitabının 99. sayfasında bölgemizde de yerleşik olan Sewêdilerden şöyle bahsediyor: 1470’lerde Uzun Hasan Siwêdi Beyleri olan Emir Fahreddin ve Mir Muhammed arasındaki çekişmeyi kullanarak bu emirleri zayıf düşürmeye çalışır. Mir Muhammed’e Hancuk ve Çapakcur beyliğini verir. Mir Muhammed de gücünü arttırmış bir şekilde Sêwrek’e (Siverek) giderek kardeşleriyle savaşır ve öldürülür. Emir Fahreddin Siwêdilerin emirliğini yürütmeye devam eder.
Buradan Urfa Siverek‘in adının kuvvetle muhtemel Siwêdi aşiretinden gelmiş olabileceğini ve de bizdeki Sewêdilerinde kökenlerinin burası olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
Etika-Etmani-Etmanki-Etmanan-Otıka
İç Anadolu’da Bala’nın Çiğdemli köyü ve çevresindeki birkaç köyde yerleşik olan Etmaniler mevcut. Onların izlerine de yine Altan Tan’ın kitabında rastlıyoruz. Ona göre Berriye denilen geniş düzlükte, bugünkü Ömerli ve Kızıltepe civarlarında yerleşik olan çok güçlü ve kadim bir aşiret olan Omeranlar aralarındaki bir ihtilaf nedeniyle ayrılıyor ve düşman oluyorlar. Bunlardan Mahmud Bey’in taraftarlarına Mahmudki, Osman Bey‘in taraftarlarına da Osmanki veya Etmanki deniliyor. Ailenin ünlü liderlerinden biri Cuma’dır (Cemil Axa, 1844-1912).
Mardin yöresindeki Atmankiler 4 koldur:
1-Mala Azem
2–Mala Edi
3–Mala Fethe
4-Mala Abdullah
Yine şunu biliyoruz ve rastlıyoruz ki, Maraş yöresinde de Otika, Etîka, Atkî, Etmanalar diye büyük bir topluluk var. Günümüz Pazarcık ilçesinde yerleşikler. Binbaşı Noel bunlara misafir oluyor ve onlar hakkında epey bilgi veriyor. Altan Tan, kitabının 123. sayfasında Atmankî‘lerin Hayderan‘lara bağlı olduğunu ve Kulp, Patnos, Bayhan ve Gevaş‘ta var olduklarını da belirtiyor. Altan Tan‘ın kitabı “Turabidinden Berriyê‘ye”de özellikle Eyyubi Kürtlerinden ve de Hasankeyf Meliklerinden (Sultan) bahsedilirken bölgemizde de mevcut en kalabalık aşiretlerden olan Reşî‘lerden ve Celikîlerden söz ediliyor.
14-15 yüzyıla kadar Hasankeyf’te Meliklik yapan Eyyubi hanedanının taht mücadelelerinden bahsedilirken, Reşi’lerin istemedikleri bir Melik’i reddettiklerini ve yine kendilerine reis olarak Eyyubi soyundan başka bir Meliki seçtiklerini yazar. Bu da onların daha o yüzyılda ne kadar etkili ve güçlü bir aşiret konfederasyonu olduklarını, bugün merkezleri Kahta (Kolik) olan bu aşiretin gücünün o zaman Hasankeyf-Batman’a kadar uzandığını gösterir.
M. E. Zeki Beg ise yine kitabının 354. sayfasında yaklaşık 5 bin aileden oluşan göçebe, zengin Atmanikan’ların Bitlis ile Botan arasındaki bölgede ikamet ettiklerini ve yazları da buradan Muş Ovasına indiklerini belirtir. Ayrıca M. E. Z., kitabının 346. sayfasında Kerkük ilinden söz ederken Palani‘lerden bahseder: “Bu aşiret tarımla geçinen 350 aile kadardır, Şirwan’ın doğusunda bulunan Karatepe nehri ile Zengabad arasında yaşarlar, bir kısmı da Dakka (Dakuk?) da ikamet eder.”
Günümüzde Haymana’nın Yenice (Sındıran) Kasabası sakinleri Palani olduklarını söylerler. Ama bunu kendilerinin Palu‘dan geldiklerine atfederler. Yine Şeyhbızınları ayrı bir başlıkta ele almış, Koyê (Koysancak) nehrinin güneyinde yaşayan tamamı Sünni 600 aileden bahseder. Sayfa 349‘da da Caf Aşiretinin bir kolu o-an Mikaili‘lerden söz eder. 2000 aile ve göçebe olduklarını ve mezheblerinin Şafii olduklarını belirtir.
Motki veya Modan Aşireti
Bitlis‘in kuzeyindeki bir dağın adıdır ve bölge Kürtleri bu adla anılır. Tarihte 13-14. yüzyıllarda Modanlı’ların adı geçer. Bunların bir kısmı Zaza-Dimilî’dir ve Kerboran-Kiboran, Baban, Koson, Rucabe bunlardandır. Zeydan, Eriki (Heriki), Pirmusa ise Kurmanc‘dır. Bunlardan en eski boy Babanlardır. Ayrıca Harput’un doğusunda yaşayan ve 1000 aileden oluşan Zaza Aşiretinden söz eder. Günümüzde Mutki adıyla bir ilçe mevcuttur. Haymana’da Modanlıların 6 köy olduğunu biliyoruz. Kürtçeyi bilmezler, kendilerini Türkmen sanırlar. Sebebi de bunların artık Kürtçeyi unutmuş olmalarıdır.
Bunlar göçle gelen en büyük dedelerinden bahsederlerken Kürtçe deyişi ile Aliye Dehero (bkz: Birnebun sayı 52, sayfa 72) diye anarlar (Eğer Türkmen asıllı idiyseler neden Tahir oğlu Ali demiyorlar?) ve asıllarının Siverek Diyarbakır taraflarından geldiğinin ama Kürt mü, Arap mı veya Türk mü olduklarını tam bilemediklerini söylerler. Oysa tarihteki tüm belgeler bunların çok eski bir Kürt kavminden olduğu lehinedir ki bunların İç Anadolu’daki Kürtlerle aynı yerleri yurt edinmeleri de bunun belirtisidir. Yoksa Kürt enklavesine hemen 10-20 km ötedeki Türk köylerinin içine de yerleşebilirlerdi. E. Zeki Beg‘in D Bölgesi dediği Bayazıd ve Erzurum bölgelerinde de yine Zırikanli (Zirkî), Rişwan (Reşî), Bazikli (Baziki-Bêziki), Ademanli (Mikaîli), Pizyanli (Pisiyan-Bisiyan), Şeyhbizini aşiretlerinin buralarda da yerleşik olduğunu yazmaktadır. Kitabında aşiret isimleri Türklerin söylediği tarzda alınmıştır, Kürtlerin kendilerinin söylediği tarzda değil.
Sayfa 369‘da E Bölgesi dediği Kızılırmak ile Fırat Nehri arasındaki aşiretlerden bahsederken de 10400 aileden oluşan Koçeri aşiretinin adı geçiyor. Bu tanım tamamen Koçgiri‘lilere uyuyor. Ya biz Koçgiri adını yanlış kullanıyoruz ya da bu Kürtler tarihte Heriki isimle de anılıyorlardı. Horasan’da Şii Kürtlerin en yoğun yaşadıkları bölgede de Qoçan isimli bir kent mevcuttur. Ayrıca Kürtler göçebelere de Koçeri derler. Sayfa 370‘de Van ve Maraş’ta yaşayan Celikanlardan, yine kökenleri İran’ın Lek bölgesi olan ve Adana‘da yerleşik Lek Kürdi aşiretinden, Maraş’ta yaşayan Belikan (Biliki-Belikî) gibi aşiretlerden bahsediyor ki, bunlar da Şereflikoçhisar, Haymana ve Kulu’da yerleşik aşiretlerimizdir. F Bölgesi (İç Anadolu) dediği bölümde de, sayfa 371-372‘den itibaren de Sakarya ve Kızılırmak arasında yerleşik Kürt aşiretlerinden bahsederken de şu tanımlamasıyla onların geliş tarihini belirtmek istemiştir ki, günümüzde elimizdeki hiçbir kayda ve belgeye uymamaktadır. Aynen alıyorum: “Bu bölge Sivas, Ankara ve eski Konya vilayetlerini içine alan Sakarya ve Kızılırmak nehir havzalarını arasındadır ve Kürdistan’ın tamamen dışında kalır. Sultan I. Selim’in (Padişahlık dönemi 1512-1520) Kürt gruplarını Kürdistan’dan uzaklaştırarak zorunlu göçe tabi tutması neticesinde bu bölgeye gelen Kürtlerin fazla olması sebebiyle Kürtleşmiştir. Öte yandan Ankara yöresinde bir Kürt grupla karşılaştım, giyim kuşamları Erzurum çevresinde yaşayan Türklerin giyim kuşamlarına benziyordu. Bir ara Erzurum’daki Türklere bu benzerliği sorunca, şu cevabı verdiler: ‘Kendilerinin, yeniçerilerin torunları olduklarını ve Sultan I. Selim‘in burada boş kalan toprakları kendilerine tahsis ettiğini söylediler.’ Bundan anlaşılıyor ki, buralardaki Kürtler oralara sürülmüş ve kendilerinden boşalan yerlere bu insanlar yerleştirilmiş, işte Ankara yöresindeki Kürtlerin hikayesi bundan ibarettir. Yani buradaki Kürtler göçe zorlandıkları o dönemde milli giysilerini Türk giysileri ile değiştirmişler, nitekim bu giysi stili, Sultan Selim‘in döneminde olan giysinin aynısıdır.”
Yazar 1937‘de bitirdiği bu kitabını o günün koşullarına göre hazırlamış, o zamanki Muhacirlerden Sorumlu Genel Müdürlüğe sormuş ve Anadolu’nun merkezinde 50.000 Kürt yaşadığı cevabını almış.
Sayfa 363’te Mark Sykes‘ın “Halifelerin Son Mirası” adlı eserinden alıntı yaptığını belirtiyor. Aşiret veya boy isimlerinin kısmen Türkçe söylenişi ile buraya alınmış olması da Mark Sykes‘ın bu bilgileri en azından Türkçe konuşan birilerinin aracılığıyla edindiğinin göstergesidir. Mark Sykes 1900‘lerin başında bu çalışmayı yapmış. Ben o aşiretlerin bölgemizde söylenen, bilinen adını yani gerçek ve doğru isimlerini parantez içinde yanına eklemeyi uygun buldum.
Şeyhbizini: Kocadağ (Karacadağ olmalı!) eteklerinde yaşıyor, Eleşkirt civarında yaşayan Şeyhbizinların bir kolu.
Sevli Aşireti: (Sewêdî?) Çankırı‘ya yerleşik.
Badili: Yozgat‘a yerleşik ve Kureşi aşiretinin bir kolu.
Hacibanli: (Hecibi ) Milli aşiretinin Cacımanlı kolundan.
Hatunoğlu: (Bir kabile adı) Milli aşiretinin kolu. Yozgat yöresine yerleşik.
Maxani Aşireti: (Mifkî?) Kırşehir’e yerleşik, Milli‘lerin bir kolu.
Bereketli: (Bêrkati) Kırşehir, 1000 aile.
Taburoğlu: (Bir kabile adı)300 aile, Kırşehir
Cudikan: (Cûdkî)200 aile, Koçhisar yöresinde, Cudi dağı cıvarından gelmişler.
Halkani: (Xelikî) 400 aile, aslen Rewandûz -Kalafani bölgesinden ve Koçhisar yöresinde yaşamaktadırlar.(Celalilerin bir kolu olduğunu ve Reşi Konfederasyonuna karıştığını biliyoruz. Bölgede sayı sistemi farklı olan tek kürt topluluğudur. 10‘dan sonra yanzdeh, danzdeh diye devam ederler.)
Sîbkan Aşireti: (Bugün Kerpiç-Gunde Kosê’de oturan Sêvikîler olmalı), 500 aile (Xelikî) aşiretinin yaşadığı bölgenin kuzeyinde yaşar. Serhad bölgesindeki Sipkîlerle bir bağı yoktur.
Nasırlı: (Nasirî-Nasira) 60 aile, Ankara’nın güneyinde Karaali (Türk köyüdür) yakınlarında yaşar. (Reşilerin günümüzde Bumsuz ve Yeniceoba‘da olmak üzere yaşayan çok kalabalık bir koludur. 60 aile az bir rakam.)
Atmanikan Aşireti: (Etmanî) Çok eskiden hicret etmişlerdir.
Zirikan Aşireti: (Zirkî)500 aile, Ankara‘nın Kuzey batısında yaşarlar ve D Bölgesinden gelmişlerdir.
Cihanbeyli Aşireti (Canbegi): 5000 aileden oluşur. Sultan Selim, Milli Aşiretinden kopararak Afyon Karahisar ve Akşehir arasına yerleştirmiştir. Anadolu’nun en batısında yaşayan Kürtlerdir. Burada eğer I. Selim yavuz Sultan Selim ise o dönemde Milli Aşireti var mıydı? elimizde bir belge yok. Bilinen en eski belgelerde Millilerin ilk reisinin Timur Paşa olduğu ve onun da 1790‘larda bu Federasyonu kurup başına geçtiğidir. Eger III. Selim kastediliyorsa bu daha mümkündür.
Kaynaklar:
E. B. Soane, Kürtler ve Onların Ülkeleri Hakkında
Mark Sykes, Halifelerin Son Mirası
Mark Sykes, The Kurdish Tribes Of The Ottoman Empire,1908 Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler Şerefxan, Şerefname
Minorski, Kürtler
M. E. Zeki Beg, Kürtler ve Kürdistan tarihi
Veysel Akdeniz, Akkoyunlu-Kürt İlişkileri
Altan Tan, Turabidin’den Berriye’ye
Bu yazı, Bîrnebûn dergisinin 56’ncı sayısında yayımlanmıştır. 2013, 43-55.