Wehîde Memkê Hesê Mihe
(Vahit Duran)
Şêxbilan aşiretinin, Kırşehir’e iskanını ele alacağımız bu çalışma, Kırşehir Kürdleri tarihini bilme ve öğrenme süreçlerine katkı, motivasyon ve kaygıları ile yapıldı. Hazırlık aşamasında birçok kaynak ve belge gözden geçirildi. Onlarca bireysel anlatım ve detay değerlendirildi. Bütün bu uğraşlar sonucunda ortaya bu çalışma çıktı.
Beni bu yazıyı yazmaya cesaretlendiren, ortak kaygıları paylaştığıma inandığım dostlarım oldu. Yadsınmayacak katkılarını gördüğüm Hacı Deniz, Nurettin Çiçek, Metin Dinç, Cüneyt Dağdalan, Cengiz Demir ve Mila Kara’ya mütevazi katkılarından dolayı teşekkürlerimi iletmek isterim.
Muhterem Hacı Deniz’in ismini yeniden zikretmem gerekiyor. Verdiği bilgiler bu çalışmanın ana çatısını kurmakta belirleyici bir rol oynadı. İlerlemiş yaşına rağmen, hafızasına yüklediği ve yıllarca özenle beslediği bilgileri benimle severek paylaştı. Onun gıpta ettiğim hafızasına hayran kaldığımı itiraf etmeliyim. Günlerce süren uzun sohbetlerimizde bana değerli bilgiler verdi. Bu bilgilerin ışığında tarihi kaynakları, belgeleri belirli bir sistematik içerisinde inceleme, doğruluklarını sınama olanağım oldu. Bu anlamda kendisine teşekkürlerimi yeniden iletmeyi bir borç biliyorum.
Mahmutlu, Şêxbilan aşiretinin Kırşehir’de kurduğu ilk köylerden biridir. Nüfus yoğunluğu ve kabile dokusu açısından büyük bir köydür. Komşu birçok köyün kurucu aileleri Mahmutlu’dan ayrılmadır. Tarihi anlamda Şêxbilanların tarihidir diyebiliriz. Bu sebeple başlık “Mahmutlu Köyü Anatomisi Üzerinden Şêxbilan Aşireti Tarihi” oldu. Dileğim bu çalışmanın Kırşehir Kürdlerinde çoktan başlamış olan “tarihi bilme ve öğrenme sürecine” katkı olmasıdır.
Silav û hurmet
Wehîde Memkê Hesê Mihe
(Vahit Duran)
BÖLÜM. -1-
KIRŞEHİR’DE BİR REŞWAN AŞİRET KOLU: ŞÊXBİLANLAR
Kadim ve tanınmış bir Kürd aşireti olan Reşwanların (Reşî, Rışvan) ana yaşam merkezlerinin Adıyaman-Maraş-Antep dolayları olduğu bilinmektedir. Tarihi süreç içerisinde iskân ve sürgün yaptırımlarına maruz kalan aşiret geniş bir coğrafyaya dağılmış veya dağılmak zorunda kalmıştır. Suriye’nin kuzey-batısına düşen Halep’ten başlayarak, Kilis, Çîyayê Kurmênc, İslâhiye, Mardin, Urfa, Diyarbakır, Kars, Ağrı güzergahından geçerek, Horasan ve Kafkasya’nın içlerine kadar uzanan Kürd yerleşim alanlarında Reşwan kabilelerinin izdüşümlerine rastlamak mümkündür.
Reşwanların yoğun olarak yaşadıkları bir bölge de Orta Anadolu’dur. Ankara-Konya-Kırşehir il sınırları içerisine iskân olmuş olan aşiret, yaygınlığı ve nüfus yoğunluğu açısından bölge içi bir “aşiretler konfederasyonu” özelliği taşır. Orta Anadolu’daki Reşwanların 6 kolu Kırşehir il sınırları içerisinde bulunur. Yazıya konu olan Şêxbilan Aşireti bu kollardan biridir. Diğerleri ise Mifîkan, Molîkan, Bilikan, Oxçîyan ve Berketî aşiret kollarıdır.
Şêxbilanlar, il merkezinin kuzeyine düşen, halk arasında “Axzê Çolê” olarak tanımlanan bölgede toplam 10 köy kurmuşlardır. Coğrafik konumlanışları il merkezi ile Çiçekdağ ilçesi arasındaki geniş ve düz alana yayılmış olan Mifîkan ve Berketî köyleri arasındaki bölgedir. On köy içerisinde Çewêrme (Çevirme), Torino (Bahçepınar) ve Qişle (Mahmutlu) yerleşime açılan ilk köylerdir. Diğerleri yani Çemala (Çamalak), Çîdali (Çiğdeli), Zeqere (Zekere), Ûçqî (Üçkuyu), Remiko (Doğankaş), Hociko (Çanakpınar) ve Gêder (Pöhreng) bu üç köyden ayrılan kabileler tarafından kurulmuşlardır. Özellikle Çemala, Çîdali, Gêder, Ûçqî ve Zeqere köylerinin kabile dokusu Qişle ile hemen hemen aynıdır.
Reşwan aşiretinin çoğunluğunda olduğu gibi Şêxbilanlar da Sünni inancın Hanefi yorumunu benimsemektedir. Axzê Çolê’de yapılan ilk camii -Çevirme köyü 1874- ve tanınan iki dini şahsiyet “Xocê Sor” ve “Xocê Reş” Şêxbilanalıdır. Kürdçenin Kurmancî lehçesi ana dilleridir. Kırşehir il merkezi, Yerköy, İstanbul, Viyana, Ankara, İzmir sonradan göç edip yerleştikleri şehirlerin başında gelir. Karakteristik özellikleri açısından gelişmeye, yeniliğe gayet açıktırlar. Eğitim seviyesinin diğer kollara oranla daha hızlı geliştiği ve hatta ileri olduğu genel bir görüştür.
Bu bilgilerin ışığında Şêxbilan aşiretinin temel özellikleri ve Kırşehir’e iskanına geçebiliriz. İlk önce aşiretin ismi üzerinde duralım.
AŞİRETİN İSMİ ÜZERİNE
İsimlerin etimolojik değeri, tarih ve köken araştırmalarında önemli bir yer tutar. Geçmişi bilme ve öğrenme açısından bazen anahtar bir rol de oynar. Bu anlamda Şêxbilan aşiretinin ismi üzerine durarak bazı çıkarsamalarda bulunmak istiyoruz. Aşiretin ismi halk arasında “Şıxbıl”, “Şıxbıla”, “Şeyh Bılan” biçimleri ile telaffuz edilir. Biz tekil anlamda Şêxbil, çoğul anlamda ise Şêxbilan söyleniş ve yazılım biçimini tercih edeceğiz. Sebebi de anadilimiz olan Kürdçeye yani özgün hali ile örtüşmesidir.
İsmin anlamı ve kökeni, bizi kesin yargılara götürebilecek veriler sunmamakla birlikte bazı çıkarsamalar yapmamıza olanak sunmaktadır. Birisi ismin iki kelimeden oluşma halinin verdiği anlamdır. Diğeri ise aşiretin geçmişte yaşadığı ve kış aylarını geçirdiği (kışlak) bölge olan “Belen” ilçesinin asli ismi ile olan ilişkisidir.
Bir açıdan baktığımızda aşiret isminin “Şêx” ve “Bil” veya “Bilo” kelimelerinin birleşiminden oluşmuş olduğunu söyleyebiliriz. Şêx Türkçede anlaşılacağı gibi Şeyh anlamına gelir. Bil (Bıl) veya Bilo (Bılo) da erkek ismidir. Bilan (Bılan) derken burada an eki Türkçedeki -ler, -lar ekine denk gelir ki “Şeyh Bılolar” veya “Şeyh Bılo’nun efradı“ gibi anlamlar da çıkartılabilir. Buradan yola çıkarak, aşirete adını veren ve aynı zamanda Şêx (Şeyh) olan bir şahsiyetin olduğunu iddia edebiliriz. Nitekim aşiretler tarihinde benzer isim oluşumlarına çokça rastlanılmaktadır. Birkaç örnek vermek gerekirse: Omeran (Omar), Xalîkan (Xallo, Xelîl) , Nasiran (Nasır) vb.
Bu çıkarsamanın doğruluğu, yani böyle bir şahsın olup olmadığı, nerede ve hangi zaman dilimleri içerisinde yaşadığı konusunda başta ifade ettiğimiz gibi elimizde kesin bir bilgi ve veri bulunmamaktadır. Diğer yanda, aşiretin Kırşehir’e yerleşmeden önce yaşadığı bölgelerden biri de Belen’dir. Bugün İskenderun’a bağlı bir ilçe olan Belen, Osmanlı döneminde Halep sancağı içerisinde olan on dört kazadan birisiydi. O dönemki ismi Belen değil “Bilan”dır. Sonradan Belen olarak değiştirilmiştir. İskenderun–Halep şose yolu, Bilan kazasının içinden geçer (idi). Yüksek dağ üzerinde bulunan iki yamacı birbirinden ayıran yol anlamına da gelebilen Bilan kelimesinin kökünün “Bil” olduğu, çoğul anlamı dolayısı ile Bilan olarak ifade edildiği tarihi kaynaklarda geçmektedir. Aşiret Bilanlı mıntıkasında yaşayan bir şeyh ile tanımlanarak Şêxbilan veya “Şeyhbilanlı” ismini almış olabilir.
Bu çıkarsama bize daha mantıklı gelmektedir. Çünkü aşiretin Kırşehir’e gelmeden önceki tarihine baktığımızda Bilan ile ilgili verilere çokça rastlamaktayız. Muhtemelen burası Şêxbilanların Kırşehir’den önce ana yaşam merkezlerinden birisidir. Kış aylarına doğru geri döndükleri merkezin burası olduğunu tahmin ediyoruz. Bilan’daki yaşamlarını betimleyen birçok anı ve anlatım arşivimizde bulunmaktadır. Bir tanesini burada örnek vermek gerekirse: Tarihe Egîte Şêxbilan (Şeyhbilanların Yiğiti) diye geçen bir şahsiyet Belen’de yaşamıştır. Yiğitlik sıfatını aşireti savunmada gösterdiği cesur ve kararlı tavırları ile elde etmiş olan Egît bir çarpışmada yaşamını yitirmiştir. Mezarı Belen!dedir. Ölümünden sonra dillere destan atı Hespê Dîgno’nun sahipsiz kaldığından yıllarca başıboş dolaştığı söylenir. Bu durum halk arasında bazı deyimlere tema olmuştur. Tek başına ve avare avare dolaşanlara “Lo çi mîna Hespê Dîgno vêkes û bi tenê digerî” denir.
Bu örnekle ifade etmek istediğimiz Belen’in (Bilan) Şêxbilanların tarihinde önemli bir yerinin olduğudur. Diğer yanda bu çıkarsamamızı kuvvetlendirecek bir veri daha aktarmak isteriz. Belen ve civarı Şeyhleri ile ünlü bir bölgedir. Onlarca şeyhin türbesi burada bulunmaktadır. En ünlü ve tanınmış Şeyh de “Şeyh Bereket” hazretleridir. Dare-i İzzi köyü civarında yüksek bir dağın zirvesinde türbesi hala ziyaretçilere açık bir biçimde durmaktadır. Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi aşiret ismi üzerine yazdıklarımız daha çok çıkarsamaları içermektedir. İsmin kökeni ve etimolojik anlamı hakkında kesin bir yargıya şimdilik varamıyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki o da aşiretin özgün adıyla Osmanlı resmi kayıtlarına geçmiş olmasıdır.
OSMANLI KAYITLARINDA ŞÊXBILANLAR
Aşiretin, ana yaşam merkezinde bu adla tanımlandığını ve kayıtlara geçmiş olduğunu tespit ediyoruz. Önemli bulduğumuz iki kaynağa geçmeden önce 16. yüzyılda Reşwan aşiretine bağlı cemaatlerin listesi verilirken Şêxbilan isminin de geçiyor olmasıdır. 16. yüzyıl tarihli Tahrir Defterlerinde Reşî aşiretine mensup Bereketli, Bektaşlı, Belikanlı, Benamli, Cudikanlı, Dalyanlı, Dımışklı, Heycebanlu, Hıdıranlı, Hosnişîn, Mahyanlı, Nasırlı, Okçuyanlı, Sevirli, Sınkanlı, Şeyhbılanlı, Terziyanlı isimlerine rastlıyoruz. Görüldüğü gibi bu isimler arasında Şeyhbılanlı da söz konusu. (1)
Önemli bulduğumuz iki kayıta dönmek gerekirse, Biri 1608 ve 1752 yılları arası Kilis kazası idari kayıtlarıdır. Diğeri ise 1865 yılında İslâhiye ilçesine bağlanan nahiyelerin kayıtlarıdır ki her iki belgede aşiret özgün adı ile geçmektedir. Sunduğumuz bu kayıtların bahsini ettiğimiz Şêxbilan aşireti üzerine olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Bir isim benzerliği olabileceğine ihtimal vermiyoruz. Çünkü devamında verilen bilgiler elimizdekilerle örtüşmektedir. Yani bu konuda kuşkuya düşülecek bir durum yoktur.
Bununla birlikte şunu da bilmeliyiz ki Osmanlı idari düzeninde, hareket halinde olan (konar-göçer; yılın belirli dönemlerini yaylak, yazlak ve kışlak arasında geçiren) aşiretler nahiye veya başka bir adla kaza statüsünde kayıt altına alınmışlardır. Bu şu anlama geliyor; her ne kadar hareket halinde olsalar da, bağlı oldukları bir merkez, tabii oldukları yerel bir yönetici (Boybeg, Beg, Kethüda vs. ) ve de sahip oldukları bir adresleri vardır.
Yukarıdaki önbilginin ışığında mevcut kayıtlara geçebiliriz. İlk kaynak biraz önce bahsettiğimiz gibi 1608 ve 1752 yılları arasında Kilis kazası üzerine tutulmuş kayıtlardır. Osmanlının egemen olduğu birimlerde her yıl tutulan bu bilgilerin düzenli bir biçimde merkeze iletildiğini ve “Mühimme Defterleri” adı altında tasnif edildiklerini biliyoruz. Tutanlar da bizzat dönemin Osmanlı yerel yöneticileriydi. Bu kayıtlar bugün Başbakanlık’a bağlı devlet arşivlerinde durmaktadır. Bunları inceleme, tasnif etme hakkı veya imtiyazı geçmişte belirli araştırmacıların eline verilmişti. Anlaşılacağı gibi biz de ancak onlardan öğrenebiliyoruz. Bu araştırmacılardan birisi de Cevdet Türkay’dır. “Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler” çalışmasında verilen aşiretler listesinde Şêxbilanlar da geçmektedir. Verdiği bilgeler ise aynen şöyledir: “Şeyhbalanlı: Hısn-ı Mansur kazası, Rakka, Sivas, Haleb, Meraş, Malatya ve Ayıntab sancakları. Ekrad. Şeyhbalanlı cemaati, Rişvan aşiretindendir.” (2)
Şêxbilanların yaşadığı birimler olarak belirtilen yerler bilinen, tanınan ve birçok kaynakta geçen yaşam merkezleridir. Bu arada aşiretin Bilanlı değil de “Balanlı” olarak kaydedilmesi çokça rastlanılan bir duruma örnek teşkil ediyor. Gerek dönemin yerel yöneticileri gerekse Cevdet Türkay’ın (Kürdçe bilmediklerinden) algılamada ve tercümede yaptığı hatadan kaynaklanıyor olmalıdır. Çünkü biraz önce de ifade ettiğimiz gibi devamında verilen bilgiler, aşiretin tarihi ve bulunduğu yerler ile tamamen örtüşen ve denk gelen bilgilerdir.
İkinci kayıt ise, 1865 tarihini taşımaktadır. 1865 yılında Islahat harekatı çerçevesinde aşiretleri iskan etmek amacıyla bazı kazalar kurulmuştur. Bugünkü İslâhiye ve Hassa kazaları bu dönemde kurulan kazalardır. Çevredeki birçok nahiye ve köy bu kazalara bağlanır. Yeni bir idari taksimattır bu. Şeyhler, Izziye ve Amiki nahiyeleri de bu taksimattan etkilenir. Bu 1876 tarihine kadar sürmüştür. Bundan sonraki taksimatlar da İzziye nahiye ve köyleri Kilis’e bağlanmıştır. Şeyhler nahiyesi de bağlanan yerleşim yerleri içerisindedir. Hane sayısı 48 olan Şeyhbılanlı birimine burada rastlıyoruz. 1876 yılında Şeyhler nahiyesine bağlanan köylerin aynen şunlardır:
“Çalkama: 81, Cerhatlı: 32, Gülanlı: 47, Şeyh Bilanlı: 48, Gürganlı: 146, Gürganlı-yı Tahtanı: 93, Sarı Uşağı: 109, Sat Uşağı: 88, Sa’ulcik: 84 Gumit: 246, İncirli: 213, Şahiyanlı: 232,Kal’a: 32, Gümraş: 78, Halil Ömer Uşağı: 23, Hasan Gülgavı: 71, Kuda Köy: 122 Ömer Uşağı: 112, Ma ‘mu i Uşağı: 427, Dönelli/Donilli: 205, Musiko: 216, Osmanlı: 73 Ba’oanlı 421:, Hulkilı: 38, Raco Oba: 113, Güranlı: 50, Hacı Halil: 250, Müskanlı/Müsikanlı: 62, Mamalı: 118, Cakmaklı 224.” (3)
Alıntıdan anlaşılacağı gibi hane sayısı 48 olan adı “Şeyh Bilanlı” olan bir yaşam birimi 1865 de İslâhiye’ye, 1876 yılından sonra da Kilis kazasına bağlanıyor. Diğer köy ve birimlerin isimleri de bize yabancı gelmemektedir. Bu köylerle Kırşehir’deki Şêxbilan kabilelerinin hala devam eden ilişkileri vardır. Yazımızın devamında bu ilişkilere sık sık değineceğiz. Kuşkusuz verdiğimiz bu bilgiler aşiret Kırşehir’e gelmeden öncesine ve geride bıraktığı akrabalarına ilişkin bilgilerdir. Kırşehir’de bu içerikte resmi kayıtların olduğunu biliyoruz ve sırası gelince değineceğiz. Yukarıdaki bilgilerin ışığında Kırşehir’e gelmeden önceki durumlarına bakarak göç macerasını ele alalım. İyi anlayabilmek için kısa bir tarih gezintisi yapmamız gerekiyor.
KISA TARİHİ BİR GEZİNTİ
Reşwanların bir kolu olan Şêxbilanların yaşadığı bölge idari olarak 16. yüzyıldan sonra Kilis kazasına bağlanmıştı. Kilis’e bağlanan birimler de aynen şunlardır: Halep, Birecik, Urfa, Samsat, Kahta, Gerger, Hısn-ı Mansur (Adıyaman) ve Amik Ovalarıdır. Buralarda yaşayan aşiret mensupları İzzeddin-lü veya Kürd (Ekrad) kazası adı verilerek Kilis’e bağlanmıştı. Aşiretlerin Begide Mir-i Kürd olan Reşwanzade İzzeddin Beg ve onun efradıdır.
Mayıs 1696 (Eva’ il-i Şaban 1107) tarihinde yayımlanan bir fermanla bu bölgedeki aşiretlerin bir bölümü o yıllarda eyalet statüsüne sahip olan Rakka sınırları içerisine iskana tabii tutulmuştu. Gönderilen Ferman, hangi aşiretin nereye gideceği ve nasıl iskana tabii tutulacağı konusunda gayet açık bir içeriğe sahipti. Aşiretlerin isimleri tek tek belirtilerek en ince noktasına kadar bilgiler veriliyordu. (4)
Önemli bir aşiret kitlesi bugün Suriye devleti sınırları içerisinde kalan ve o dönem eyalet statüsüne sahip Rakka’ya bir anlamda sürülmüştür. (5) Fırat nehrinin dirseği ve çölün başladığı yer olarak tanımlanan bu bölge aynı zamanda Arap nüfusla temas noktasıydı. Rakka eyaleti gelen aşiretlerin yaşamasına pek elverişli değildir. Sıcak çöl ikliminde yerleşik bir tarzda yaşamak, kendilerine özgü bir yaşam tarzı oluşturmuş aşiretlere uygun gelmemiştir. Dönem dönem yaşanan kuraklık ve bitmek tükenmek bilmeyen Arap aşiretlerinin aleni saldırıları eklenince hayat yaşanamaz hale gelmiştir.
İskana tabii tutulan aşiretler burayı istemedi ve benimsemedi. Zaten sürgün edilmişlerdi. Bir yolunu bulup eski yaşam merkezlerine izin almadan geri gelmeye başladılar. O dönem bu tür davranan aşiretlere resmi çevrelerce “Rakka Firarileri” veya “Rakka Perakendeleri” adı verilmiştir. Rakka’ya iskan (sürgün) edilen Kürd aşiretlerinin önemli bir bölümü Çîyayê Kurmênç eteklerine, Çukurova’nın iç kesimlerine, Sivas Uzunyayla ve eski yazlakları olan Anadolu’ya geri dönüp yaşamlarını bir biçimde devam ettirmeye başladılar. Bu durum bir dönem böyle devam etti. 19. yüzyılın ikinci yarısında değişen koşullar gereği aşiretler yeniden iskana tabii tutuldu. Bir anlamda bu dağınık duruma müdahale edildi.
Merkezi idare işi bu sefer sıkı tutmak eğilimindeydi. Hemen birçok ferman çıkardı (Örneğin 1864 Islahat Fermanı) bu fermanı yerine getirmesi için dönemin en seçkin üç paşasının emrine 5 bine yakın bir askeri güç (Islahat Fıkraları) vererek iskân işini hal etmeleri için bölgeye sevk etti. (6)
RAKKA’YA SÜRGÜN
Verdiğimiz bilgilerden yola çıkarak Şêxbilanların bütün bu yaşananlarla olan ilişkisi üzerinde duralım. Yukarıda bahsettiğimiz 1695 tarihli fermanla Rakka’ya iskân edilen Reşwan kolları içerisinde Şêxbilan kabileleri de vardır. Bu bir anlamda parçalanma demekti. Bazı kabileler Rakka önlerine giderken, bazıları yerlerinde kaldılar veya bölge içerisinde dağıldılar. Rakka’ya gidenlerin bir bölümü ise biraz önce bahsettiğimiz sebeplerden dolayı eski yaylak ve yazlaklarına doğru gelmişlerdir.
Kırşehirde’kilerin tarihini incelemeye başladığımızda Rakka dönemi hakkında verilere çokça rastlıyoruz. Elimizdeki anlatım ve bilgilerden iki tanesini vererek konuyu anlaşılır kılalım.
Mahmutlu köyünden Asaf Keleş, yüksek lisans tezini kendi köyüyle ilgili yapmıştır. Söz konusu tezde köyün tarihi ile ilgili bilgileri verirken amcası Hecîyê Milî Momî Usike’yi (Haci Deniz) kaynak göstererek (7) köyün tarihi ile ilgili şu bilgiyi aktarmaktadır:
“Mahmutlu köyünü kuran atalarımız Suriye’nin Rakka şehrinde iskân durumundalarmış. 1745’li (65) yıllarda burada yaşanan kuraklıktan dolayı Sivas’ın Zara ilçesine göç etmişlerdir. Fakat kendileri göçebe durumunda oldukları için buradaki yerleşik halkı rahatsız etmişler bunun üzerine valiye şikâyet olmuş. Valinin padişahla istişaresi sonucu bunların tekrar güneye doğru gitmeleri yönünde karar çıkar. Bunun üzerine Malatya, Antep Adıyaman platolarına yerleşilmiştir. Göçebe hayvancılıkla uğraşan atalarımız Malatya Yama yaylasına yerleşmişlerdir. Buradan Sivas Uzunyayla’ya yerleşmişlerdir. Buradan Kırşehir ilinin Malya ovasına gelmişlerdir. Fakat 1847 yılında Osmanlı Valisi Derviş Paşa tarafından Malya ovasında mecburi iskana tabii tutulmuşlardır.” (8)
Sevgili Haci Deniz, benzer içerikli bilgileri bize de aktarmıştır. Ara sorularla ve başka bulgularla devam ettirdiğimiz sohbetimizde bazı olgular daha bir net hale gelmiştir. Örneğin Rakka’nın terk edilmesi kuraklıkla birlikte biraz önce bahsettiğimiz gibi buranın yaşamaya elverişli olmaması ve Arap aşiretlerinin bitmek tükenmek bilmeyen saldırıları sonucu olduğudur. Diğer yanda aşiretin Uzunyayla ve Yama yaylası (biz dağı olarak biliyoruz) kalışları aşiretin rutin olarak hemen her yıl gittiği yaylalardır ve bu sefer zorunlu olarak uzun kalmış olmalıdırlar.
Bir de aşiret diğer Reşwan kabileleri ile Sivas eyaleti sınırları içerisinde bulunurken yerli halkın şikayetlerde çokça bulunması meselesi var. Tahkim defterlerinde bu konuda yüzlerce şikâyet dilekçesine rastlamak mümkündür. Ama hangilerinin gerçek hangilerinin gerçekdışı olduğu tartışma konusudur. Nitekim yerli halktan gerçeği yansıtmayan birçok şikâyetin olduğu da bilinmektedir. İskân işini saltanat makamı, bir dönem Maraş Valisi olan Celal Paşaya vermiştir. (Maraş o zamanlar Sivas’a bağlıydı ve Celal Paşa da Çapanoğlu ayanlarındandı) Vali aşiret çok yaygın ve kalabalık olduğundan bunların etkisiz hale getirilmelerinin ancak parçalara ayrılarak uygun yerlere iskân edilmeleriyle mümkün olabileceğini yazdığı raporlarda belirtmiştir. (9)
Rakka Eyaleti ile olan ilişkilerini daha iyi betimlemek için bir biyografiden kısa bir alıntı yapalım. Mahmutlu köyünün kurucu kabilelerinden birisi olan Mala Pare kabilesinin ileri geleni olan Hecelî Beg (Elîyê Hesî Kûr- 1820-1905) henüz genç yaşlarda ticaret ile uğraşmış ve bununla zengin olmuştur. Rakka eyaletinde bulunan Halep şehrinden satın aldığı develeri, Kırşehir, Kulu ve Cihanbeyli dolaylarında satmakla ticarete atılmıştır. Bu örnekle anlatmak istediğimiz Hecelî Beg’in ve öncesi kuşakların Halebi alışveriş yapacak kadar tanıyor ve biliyor olmalarıdır.
KIRŞEHİR’E YERLEŞME YILLARI
Aşiretin Sivas eyaleti sınırları içerisinde kalması ve sonradan Kırşehir’e iskanı Eyalet valisi ve aşiret begleri arasında yapılan anlaşmalar sonucu olduğunu bilmek gerekiyor. Şêxbilanların da bağlı olduğu begleri vardı. Bütün hareketlerini kontrol eden, geliş gidişleri düzenleyen, asker vergi vs. gibi görevleri yerine getiren bu begi de aşiret ileri gelenleri kendi aralarında seçiyordu. Saltanat makamı da (Eyalet valisi) bunu tescil ediyordu. Yani bütün bu ilişkiler -Reşwan aşiret sosyolojisi içerisinde bir başına ele almamız gerekli- “Beg” ve “Torin” kastı üzerinden yürüyordu. Torin kastı bir anlamda begin kabileler içerisinde yaptırım gücüydü. Bugünkü adıyla söylemek gerekirse bürokratik aygıtı idi. (10)
Saltanat makamı aşiret begi ile bir kefalet anlaşması yapardı. Buna göre beg yönetimi altında bulunan halkın her şeyinden sorumluydu ve sorumluluklarını yerine getireceğine dair bir kefalet senedi imzalardı. Karşılığında muktedir olduğunu belirleyen belge anlamında “Mühür”, “Kürk”, “Kılıç” vs. gibi sembolik eşyalar verilirdi. Bu sistemin Şêxbilanlar açısından nasıl işlediğini somut bir biçimde ifade edelim: Şêxbilanları da kapsayan kefalet senedini saltanat makamına veren Berketî (Barkotî) begleriydi. Kırşehir’in Çiçekdağ ilçesi merkezine ve devamı beş köye yerleşen berketîler, Reşwanların bilinen, yaygın ve etkin başka bir koludur. Çoğunluğu bugün İslâhiye merkeze yerleşmişlerdir. (11). Açıkçası geçmişte ve yakın döneme kadar Şêxbilan kabileleri Berketî aşireti beginin etki alanı içerisinde Kırşehir’e yerleşirken, bütün ilişkiler Torinler üzerinden yürümüştür.
Berketî aşiretine bağlı kabilelerin, Çiçekdağ ilçe merkezi ve etrafı 5 köye yerleşmiş olduklarını belirttik. Başka bir yazımızda Berketîleri detaylı bir biçimde ele alacağız. İskan yıllarında Berketî aşireti ileri geleni “Mistefa Beg ve ailesidir. Mistefa Beg de Reşwanların başka bir kolu olan Omeranların boybegî olan “Hesen Beg” ile akrabadır. Bugün Konya ilinin Kulu ilçesi dolaylarına yerleşmiş olan Omeranların iskân öncesi Kırşehir’de ve özellikle Axze Çolê’de kaldıklarını, burayı terk ederek Kulu’da bir belde ve beş köy kurarak yerleştiklerini biliyoruz. Dönemin Sivas valisi bir üst statüyü temsil eden boybeglik beratını aşiret beglerinin isteği doğrultusunda Omeranlı Hesen Beg’e vermiştir. Belirtiğimiz gibi Omeranlı Hesen Beg’in ailesi ile Mistefa Beg ve Torin olan Alişiroğulları aynı zamanda akrabadır. (12) Mistafa Beg’in boybeglik beratının Hesen Beg’e verilmesi yolunda verdiği çaba ise tarihe geçen anekdotlardan birisidir.
Reşwanların 6 kolu Kırşehir’e Berketî ileri gelenlerinin tasarrufu ve aracılığı ile iskân olmuşlardır. Diğer kolların tarihini incelediğimizde hemen hemen aynı dönemde geldikleri ve aynı süreçten geçtiklerini tespit edebiliyoruz. Ve bir bütün olarak iskân macerası Çiçekdağ merkeze yerleşmiş olan Berketî ileri gelenlerinin üzerinden yürümüştür. Bu ilişkilerin en azından Şêxbilanlar üzerinden nasıl yürüdüğünü ifade etmeye çalışalım.
ŞÊXBILANLARIN DAĞITILARAK PARÇALANMAK İSTENMESİ
Reşwanların elden geldiğince toplu iskân edilmemeleri konusunda bazı kararların devlet katında alındığını biliyoruz. Kırşehir’deki yerel yöneticilerin bu genel kararı, Şêxbilanlara uyguladığını görüyoruz. Diğer kolların tarihine bakıldığında özellikle Şêxbilan kabileleri birbirinden kopartılarak parçalanmak istenmiştir. Bunun nasıl yaşandığını aktarmadan önce yazılı kayıtlara kadar geçen kararlara bakmak gerekmektedir.
Rişvan aşiretinin Amasya, Sivas ve Konya yöresindeki köylere yerleştirilmesi sıkı denetim altına alınır ve olanaklar elverdiği sürece bu aşiretlerin dağınık bir şekilde yerleştirilmesine büyük bir önem verilir. Yine öğreniyoruz ki bu konuda çeşitli talimatnameler de vardır. Şöyle ki: “Yozgat ve Ankara’ya Kürd reisleriyle, molla ve nüfuz sahibi kişiler ilkin diğer kişilerle birlikte sevk olunacak ve orada bunlar diğer kişilerle ilişkide bulunmayacak şekilde ayrılacak ve hükümet altında bulundurulacaktır.” (13)
Bu alıntılardan da anlaşılacağı gibi devlet iskân döneminde ince eleyip sıkı dokumuş ve aşiretin elden geldiğince dağınık halde iskanını öngörmüş.
Bunun nasıl hayata geçirilmek istendiğine bakalım.
Yazımızın hemen başında Şêxbilan köyleri içerisinde 3 köyün öne çıktığını belirtmiş, bu köylerin de Çevirme, Bahçepınar ve Mahmutlu olduğunu ifade etmiştik. Aynı aşiret aidiyetini taşıyor olmalarına karşın Mahmutlu kabilelerinin Kırşehir’e toplu bir biçimde iskân olmaları istenmemiştir. Daha açık ve somut ifade etmek gerekirse ilk başta Çevirme ve Bahçepınar dışında başka bir Şêxbilan köyüne izin verilmemiştir. Bundan dolayıdır ki birkaç köy kurma potansiyeli taşıyan Mahmutlu kabileleri Yozgat ilinin Şefaatli ilçesine bağlı Türk köylerine tek tek dağıtılmışlardır.
Kabile düzeyinde yapılan dağıtım Paşaköy, Karahamzalı, Kaykılı, Osman Tekke ve İbramhacılı köylerinedir. Hangi kabile hangi köye gitmiştir, onu da hemen belirtelim: “Mala Baxdê” ve “Mala Pare” kabileleri, Paşaköy, Kaykılı ve Osman Tekke köylerine, “Remkî` kabilesi ise İbram Hacılı, köyüne dağıtılmıştır. Aşiret bu dağılımı kabul etmedi. Fakat Rakka örneğinde olduğu gibi gitmek zorunda kaldı. Yaklaşık 3 yıl bu köylerde kaldıklarını biliyoruz. Buralarda yaşamayacaklarını anladıktan sonra yeniden bir araya gelerek Axzê Çolê’ye iskân olma gayreti içerisinde olmuşlardır. (14)
İsteklerini heyetler aracılığı ile bağlı oldukları yönetici olan “Mistefa Beg’e defalarca iletmişlerdir. Bir karar çıkmayınca, gizlice bir araya gelerek ne yapmaları gerektiğini ele almışlardır. Aldıkları ortak karar sonucu köyleri terk ederek Mahmutlu köyü civarına konlarını (çadır) yeniden kurarak Axze Çole’ye geri dönmüşlerdir. Yapılan birçok görüşmeden, İstanbul’a gönderilen heyetlerden sonra Qişle kabilelerinin bugünkü köy yerinde yani “Mahmut’un Evleri” civarına iskân olmaları kabul edilmiştir.
Qişle merkez alındıktan sonra diğer köyler kurulmuştur. Bu süreci ve hangi kabileden kimlerin bu köylere gittiklerini tek tek ele alacağız. Bu anlamda Mahmutlu köyünün anatomisine gelebiliriz…
Devam edecek…
DİPNOTLAR
Malpera Kurdên Kırşehîrê Reşwanlar- 2-.
Cevdet Türkay…
(Aktaran, Kâmil el-Bâlî’ I. Halebî. Kitâbu Nehru ‘z-Zeheb fî Tarih-i Haleb 1, (Neş. Dr. Şevki Şa’as
(Mahmud Fahûrî. İkinci Baskı, Haleb. 1991 )
1691 yılında Fazıl Mustafa Paşa döneminde etki alanı oldukça geniş bir iskan politikası yürürlüğe sokuldu. Osmanlı kurulduğu andan beri bu tür politikalara aşinaydı zaten. Yani iskân politikasına yabancısı değildi. Yüzyıllara dayanan bir tecrübeye de sahipti. Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa döneminde kararı alınan iskân teşebbüsü 5 ana bölgeyi kapsıyordu. O zamanki deyimle 5 eyalet sınırları içerisinde iskân teşebbüssüydü. Bu eyaletler şunlardı: A. Rakka ve Halep Eyaletleri içerisinde bulunan bölgelere iskân B. Hama ve Humus sancağına iskan C. Anadolu Eyaleti ve topraklarına iskan D. Adana Sancağında Ayaş Berendi ve Kınık kazaları bölgesine iskan E. Bozok sancağına iskan. (Cengiz Orhonlu “Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı” adlı çalışma.)
Yine Cengiz Orhonlu. “Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı” adlı çalışmadan.
Rakka eyaletine iskanı Cengiz Orhonlu aynı şu cümleler ile tanımlar: “Özellikle Rakka eyaletine Belih nehri mıntıkasına bazı oymaklar sürgün şeklinde getirildikleri için, bunları yerleştirmek toprak sahibi yapmak bir bakıma büyük güçlükler göstermişti. Hatta bunun için yerleştirilecek oymaklar üzerine asker sevk etmek dahi icap etmişti.” (Cengiz Orhonlu. Sayfa 90)
1934 yılında Mahmutlu’da dünyaya gelen Haci Deniz şuan Antep’te yaşamaktadır. Gerek kendi ailesinin gerekse aşiretin tarihi hakkında adeta canlı bir kütüphanedir.
Asaf Keleş, “Yüksekokul Lisan Üstü Tezi” kaynak: www.mahmutlukoyu.com
Başbakanlık Osmanlı Belgeleri 31) 31 BOA, HH, nr. 22265.
“Torin” kastını kapsamlı bir çalışma ile ele almaktayız.
Bugün Antep’e bağlı İslâhiye ilçesinde 50 bine yakın Berketî li olduğu tahmin edilmektedir. Geçen dönem Belediye başkanlığı yapan ve 29 Mart yerel seçimlerinde eşi Melike Uludağ’ı aday gösteren Mehmet Uludağ aşiretin desteğini arkasına alarak, aşiretin İslâhiye’de ne denli güçlü olduğunu göstermiştir.
Hesen Beg ailesi (Kayhan) ile gerek Mistefa Beg gerekse Alişiroğulları ailesi arasında yakın akrabalıklar vardır. Bunun için “Kurdên Kirşehire” sitesindeki yazışmalara bakılabilir.
Cevdet Türkay adı geçen çalışması.
Şefaatli’ye bağlı Türk köylerine yerleşmek istemeyişlerinin nedenlerini aslında tahmin etmiyor da değiliz. Doğal olarak toplu halde iskân olmak istemişlerdir. Parçalanmanın yok olmak anlamına geldiğini bilmiş ve hissetmiş olmalıdırlar. Bunun içinde dağılımı istemediklerini kendi ana dilleri ile aynen şöyle ifade etmişlerdir: “Lo kare me li vir çîye? Em ê bi tirk binî, kûrike me zimanî me bîrbikin."
Bu yazı, Bîrnebûn dergisinin 41’inci sayısında yayımlanmıştır. 2009, 46-58.