Anadolu’ya ilk gelen Kürtler

Amed Tîgrîs

Şimdiye kadar Birnebûn dergisinde Anadolu Kürtleri üzerine yazılıp yayınlanan yazıları takip edip, okuduk. Farklı yazarların farklı yazılarında Kürtlerin 300-400 yıl önce Anadolu’ya geldiklerini, tahmin ettiklerini belirtiyorlardı. Bilimsel arkeolojik incelemeler geliştikçe tarihi bil¬gisizlikler, yanlışlıklar, yanılmalar ve yeni yeni bilgiler gün ışığına çıkıyor.

Özellikle arkeologlar, tarihçiler, sosyologlar ve antropologlar son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalarda Kürt ve Kürdistan tarihi ile ilgili yeni bilgi ve bulguları ortaya çıkarıyorlar. Yeni teorileri ileri sürüyorlar. Bu çalışmalardan birisi de eski tarih araştırmacısı Andrew Collins tarafından yapılandır. Andrew Collins Mezopotamya ve Orta Doğu tarihi uygarlığı ve kültürü üzerine geniş bir araştırma ve incelemeye girmiş. Mezopotamya ve Orta Doğu’nun eski tarihini bilimsel bir metotla incelemeye almış. Özellikle Kürtleri bu araştırma ve inceleme çalışmalarının merkezine almış ve oturtmuş. Andrew Collins, bu çalışmalarını “From the Ashes of Angels The Forbıdden Legacy of a Fallen Race” (Meleklerin Küllerinde Günahkâr Bir Irkın Yasaklanmış Mirası) adı altında kitap haline getirilmiş. Türkiye’de Avesta yayınları bu kitabı basıp yayınlamış.

Andrew Collins bu araştırmasıyla şimdiye kadar arkeolojik kazı ve çalışmaların sonuç teorilerini altüst etmiş. Belgelerle ispatlamaya çalıştığı Eski Mezopotamya ve Orta Doğu uygarlık kültürünün gerçek yaratıcısı ve sahibi Zagroslu Kürtlerdir diye yeni teoriler ileri sürüyor. Bununla birlikte Mısır, Filistin ve hatta Çatalhöyük ve Kapadokya uygarlıklarının asıl yaratıcısı ve sahibi yine Kürtlerdir. Bu araştırmaya göre Anadolu’daki yeraltı şehirleri de Kürtler tarafından yapılmıştır. Andrew Collins’in bu araştırmasına göre MÖ 8850-8300 yıllarında buzul çağının sona ermesiyle bu yeraltı şehirleri kazılmış. Yani Kürtler buzul çağından beri Anadolu’da yaşıyorlar. Bunun dışında Kürtlerin ilk olarak değişik nedenlerle MÖ 3. yüzyılda Anadolu’ya göç et¬tiklerini yazıyor. Bence her Kürt Andrew Collins’ın bu araştırma kitabını okumalı. Ben bu kitaptan Anadolu’ya ilk göç eden Kürtlerle ilgili küçük bir bölümünü, olduğu gibi alıyor ve Birnebûn dergisine gönderiyorum.

Peri ülkesi

Bana çok daha önemli görünen şey bu garip kulelerin ‘Peri Bacaları’ olarak bilinmesidir. Böyle bir tanımlama çok uygun görünüyordu çünkü kayalardan şapkalar giymiş olan, bir çeşit uzun mantara benzeyen bu kuleler gerçekten de mitolojinin ve masal perilerinin içinde yaşayabileceği ideal evlerdi. Yine de bu konilerin böyle adlandırılması büyülü yerin cüce yaratıklarıyla ilgili Avrupa masallarıyla ilişkili değildi, çünkü Türkiye’de kuleler Peri Bacaları1 olarak biliniyordu. –Pers mitolojisinin olağanüstü güzel günahkar melekleri- yerel rivayetlerde Erciyes Dağı veya klasik zamanlardaki ismiyle Argaeus Dağı, perilerin atası İblisin meskeniydi. Bu konu Ateşten Doğanlar2 isimli 1986 yılında yapılan bir filmde işlendi. Kapadokya peri bacalarını ve asla açıklanmayan nedenlerle gizemli akbaba resimlerini konu alıyordu.

Her nedense Kapadokya’da yaşayan yerli halk yörenin manzarasını oluşturan kaya kulelerden oyulmuş münzevi tapınaklarının aslında onları peri bacası olarak kullanmış olan günahkar melekler tarafından yapılmış olduğuna inanıyordu.

Niçin?

Bu peri bacalarının sakladığı büyük sır ne olabilirdi? Bu peri kuleleri Kapadokya’nın eski sakinlerine neyi ifade ediyordu? Yakındaki Çatalhöyük’ün akbaba Şamanları, Kürdistan’ın Gözleyen kuşadamlarıyla nasıl ilişkilendirilebilirdi? Tabii bir ilişki varsa eğer. İçimden bir ses bu bölgenin günahkar ırkın3 kökenine ilişkin çok önemli ipuçları barındırdığını söylüyordu. Bu duyguya öylesine kapıldım ki sonunda Kapadokya’ya gitmeye karar verdim. Bizzat giderek yerinde yapılan araştırmalar Türkiye’nin tarihine ilişkin alışıldık kitapları okumaktan daha fazla bilgi verebilirdi.

Yolculuğa4 tarih öncesi zamanlarda Yakın Doğu’da bir zamanlar gelişmiş bir kültürün var olma olasılıkları üzerinde benimle aynı düşünceleri paylaşan arkadaşım Ken Smith ile birlikte çıktık. Şafak sökerken Ankara’dan bir otobüse atladık ve sekizde Aksaray isimli küçük bir şehre ulaştık. Önceki iki gece uyumadığımızdan çok bitkin halde bir minibüse ya da dolmuşa bindik, tam bir uyur gezer gibi Kapadokya’ya doğru yola açıldık.

Dolmuşun teybinden yükselen tanımlanması güç İslami müzik önümüzde uzanan sonu gelmez bi¬teviye manzaraya boş boş bakmaya başladım. Nedense bu manzara fan¬tastik film Barbar Conan’ın geçtiği yeri bana anımsattı. Arnold Schwarzeneg¬ger tarafından perdede canlandıran vahşi ama soylu savaşçı ana karakter Conan, kendisi demir kılıcı ilk kez bulmuş, ona tanrı olması için kudret veren bir ataya tapar.

Muhtemelen bu ıssız bölge on¬bin yıldan beri ve doğal olarak Ro¬ma İmparatorluğu dönemlerindeki Kapadokya’nın başkenti Caesarea ya da Kayseri’nin sadece 265 kilometre güneybatısında yer alan 8000 yıllık Çatalhöyük kültüründen beri çok az değişmişti. Kimi işe, kimi çarşıya giden dolmuştaki yerli halktan insanlara bakarken onların Çatalhöyük’ün hayli gelişmiş neolith (taş devri) toplumunun torunları olup olmadığını merak edi¬yordum. Bundan kuşku duyuyordum çünkü bin yıl boyunca tüm bölgeye sayısız göç gelmişti bu da yerli halkın geçmişinde birçok ırkın bulunduğunu gösteriyordu.

Örneğin MÖ 5. ve 3. yüzyıllar arasında Kapadokya içle¬rinde Medya Mecusi papazlarının da olduğu çok büyük bir Pers toplumunu barındırıyordu.5

MÖ 3. yüzyılda Anadolu’nun en doğusundaki sınır bölgelerindeki ırksal ve aşiretsel düşmanlıklarından kaçan çok sayıda Kürt sığınmacı için bir barınak olmuştu.6 Kendi ülkele¬rindeki zulümlerden kaçan binlerce Hristiyan Ermeni’nin de bölgeye gelmesiyle Orta Çağlardaki bölge nüfusu iyice arttı...”

Dipnotlar

1 Mango, Diccovering Turkey s. 47
2 Bom of Fire Jamil Dehlawi tarafından yazılmış ve yönetilmiş
prodüksiyonu da ortak olarak gerçekleştirmişlerdir.
3 Yazar eserinde Kürtlere Günahkar ırk diyor. (Amed Tigris’in notu)
4 Bu ziyaret Mayıs 1987’de gerçekleşmiştir.
5 Zaehner, The Dawn and Twilight of Zoroastriannism, sa 169
6 İzady The Kurds-A Concise Handbook sa. 38

Bu yazı, Bîrnebûn dergisinin 28’inci sayısında yayımlanmıştır. 2005, 69-71.